پایگاه اطلاع رسانی آیت الله ابراهیم امینی قدس سره

ÇOCUK VE DİNİ İNANÇLAR

ÇOCUK VE DİNİ İNANÇLAR


Allah ve dine yöneliş fıtri bir kökeni olup insanın içinden kaynaklanmaktadır. Allah Teala Kur'an'da şöyele buyuruyor: "O halde, yüzünü doğru olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki, O, insanları onun üzerine yaratmıştır."(280)

Her çocuk, dış etkenler fıtratını kirletip ve doğru yoldan sapıtmazsa fıtratı gereğince Allah'a tapar.

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bütün çocuklar, eğer anne ve babaları, onları yahudiliğe veya hıristiyanlığa doğru çekmezlerse, ilahi bir fıtratla dünyaya gelir ve gelişirler."(281)

Çocuğun, fıtratında gizli olan inançların yavaş yavaş ortaya çıkması ve daha da gelişip kamilleşmesi için, çocuğa münasip bir ortam yaratmak anne ve babanın görevidir.

Çocuk tabiatı gereğince küçüklükten beri, isteklerini yerine getirebilecek olağan üstü bir güç ve kudrete ilgi duyar. Fakat onun anlayışı, merkezleşen ilgisini açıklayabilecek kadar gelişmemiştir.

Ama, yavaş yavaş açığa kavuşmaya ve canlanmaya başlar. Normalde dindar bir ailede yaşayan bir çocuk, "nedenler yaşı" diye adlandırılan dört yaşlarından itibaren Allah'a yönelmeye başlar ve ara-sıra Allah'ın adını söyler.

Soru ve konuşmalarından, fıtratının canlandığı ve bu konuda bilgilerini genişletmek isteği anlaşılır. Güneşi kim yarattı? Ayı ve yıldızları kim yarattı? Acaba Allah beni seviryor mu? Acaba Allah tatlılığı seviyor mu?

Bize kim yağmur indiriyor? Babamı kim yaratmış? Allah bizim sözlerimizi işitiyor mu? Allah'la telefonla konuşulabilir mi? Allah nerede? Nasıl bir şekli var? Allah gökyüzünde midir?

Dört yaşından o tarafa çocukların bu gibi yüzlerce soruları vardır. Sorulardan, onların Allah'a tapma fıtratının uyandığı ve bilgilerini tamamlamak istedikleri bellidir.

Küçük çocuğun, Allah hakkında ne gibi bir tasavvuru olduğu pek açık değildir. Belki de, Allah'ın, babası gibi, ama biraz daha büyük, daha güçlü ve daha zengin olduğunu düşünmektedir.

Çocuğun anlayışı geliştikçe Allah'ı daha iyi tanır. Anne ve babanın konu hakkında büyük bir sorumluluğu vardır. Onlar, çocuklarının inançlarının daha da kuvvetlenmesi için, birçok yardım yapabilirler.

Eğer bu konuda kusur ederlerse kıyamette sorumlu olacak ve bu konuda sorgulanacaklardır. Anne ve baba, çocuğun bütün sorularını, neden ve niyelerini cevaplandırmaları gerekir. Aksi durumda, çocuğun araştırma ve merak ruhu sönebilir. Onların sorularına cevap vermek de kolay bir iş değildir.

Cevapların doğru, kısa ve çocuğun kavrayabileciği bir şekilde olması gerekir. Çocuğun zihni ve anlayışı geliştikçe, cevapların da ona göre derin olması gerekir.

Bu iş ise, her anne ve babanın üstesinden gelebileceği bir şey değildir. Önceden kendilerini hazırlamış olmaları gerekir. Ağır ve yorucu konular söylemekten mutlaka kaçınmaları gerekir.

Çünkü, bu konuların faydası olmadığı gibi, çocukların bıkmasına da neden olur. Küçük çocuğun, zor konuları anlamaya hazırlığu yoktur. Dini öğretilerin, çok tabii bir şekilde ve çocuğun anlayışına, zekasına göre olması gerekir.


İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki: "Çocuğa üç yaşındayken "Lailahe illellah" demesini öğretin. Sonra onu bırakın üç yıl yedi ay yirmi güne yetişsin. Sonra ona " Muhammed-ur Resulullah"ı öğretin. Daha sonra onu bırakın dört yaşına yetişsin ve dört yaşında ona Muhammed'e (s.a.a) salavat göndermesini öğretin.(282)

Kısa ve kolay dini şiirleri, özellikle marşları ezberlemek çocuklar için faydalı ve lezzetlidir. Aynı şekilde, yavaş yavaş nübuvvet ve imamet hakkında da çocukla konuşmak gerekir.

Öncelikle Hz. Muhammed'i (s.a.a) ona peygamber olarak tanıtmak gerekir. Sonra yavaş yavaş Resulullah'ın (s.a.a) sıfatlarını ve özelliklerini ve peygamberin şartlarını ona anlatmalıdır. Nihayet, genel peygamberlik, peygamberliğin gerekliliği ve şartlarını ona açıklamak gerekir. Aynı şekilde, imameti de anlatmak gerekir.

Ama kıyameti anlamak için çocuğun zihni, başka meseleleri anlamaktan daha geç hazırlık kazanır. Küçük çocuk, ölümün manasını iyice anlayamaz. Belki de kendisinin, annesinin ve babasının her zaman yaşayacaklarını hayel eder.

Belki de ölümü, uzun bir yoluculuğa benzetmektedir. Ölümün ne olduğu çocuğun ilgisini çekmedikçe, bu konudan ona bahsetmek gerekli değildir ve belki uygun da değildir.

Ama bazen zaman, bazı olayların vuku bulması sonucu ölümün ne olduğu çocuğun ilgisini çeker ve anne ve baba bu hakikatı çocuğa açıklamak zorunda kalır. Akrabalardan, dost veya tanıdıklardan birisinin ölümünün, çocuğun zihninde ölümün ne olduğu sorusunu uyandırabilir.

Anne ve babasından, "büyükbaba nereye gitti, ne oldu?" gibi sorular sorması mümkündür. Burada, hakikatı doğrudan doğruya çocuğa anlatmak gerekir. Olayın kapatılması ve yalan konuşmak uygun değildir;

çocuğa bu şekilde cevap verilebilir: Büyükbaba öldü, artık nefes almıyor, yemek yemiyor ve hareket etmiyor. O, ahiret diyarına göçtü. Allah'ın, ahiret diye başka bir dünyası da var. Ölen herkes, o dünyaya gider. Eğer iyi biri olursa, cennette mutlu ve şen bir hayat yaşar ve eğer kötü birisi olursa cehenneme gider.

Ahireti anlamaya hazırlanması için yavaş yavaş bu dünyadan öbür dünyaya göç olan ölümü, cenneti, cehennemi, hesabı ve kıyameti çocuğa açıklamak gerekir. Cevapların oldukça kısa ve çocuğun anlayabileceği şekilde olması, alışılmayan ve zor konulara değinmekten kaçınılması gerekir.

Anne ve baba bu şekilde, çocuklarının inancı için temel atabilirler. Ama bu programın takip edilmesi ve ilkokul, orta oku, lise ve hatta üniversitede de devam ettirilmesi gerekir. Böyle bir program hazırlayarak olan ve gerekli imkânları çocuklarına sağlaması gereken anne ve babadır.