پایگاه اطلاع رسانی آیت الله ابراهیم امینی قدس سره

Adalet ve Eşİtlİk

Adalet ve Eşİtlİk


Birkaç kişilik bir aile küçük bir ülke gibidir ve bu ülkeyi anne ve baba yönetmektedir. Nasıl adalet ve eşitlik olmaksızın bir ülkeyi iyi bir şekilde yönetmek imkansızsa, bir aileyi yönetmek için de adalet ve insaf gereklidir.

Safa ve samimiyet, muhabbet ve sevgi, güven ve iyimserlik, refah ve huzur ancak adalet ve eşitliğin hakim olduğu bir ortamda mümkündür. İşte böyle bir ortamda çocuklar iyi eğitilir, içlerindeki yetenekleri fiiliyete geçirir,

anne ve babalarından pratikte adalet ve eşitlik dersi alırlar. Büyükler adalet ve insafa muhtaç oldukları gibi çocuklar da adalet ve eşitliğe susuzdurlar.

İmam Sadık -as- buyuruyor ki: “İnsanların yanında adalet ve insaf susuz insanların içtiği sudan daha tatlıdır. Küçük bile olsa işlerin idaresinde adaletten daha iyi bir şey yoktur.”(208)

Başka bir yerde de İmam Sadık’tan -as- şöyle rivayet edilmiştir: “Kıyamet günü insanlardan üç grub Allah’a herkesten daha yakın olurlar:

1- Öfkelendiği zaman eli altındakilere zulmetmeyen kimse.

2- İki kişinin arasını yapmak için her ikisine gidip gelen, ancak haktan hiç çıkmayan kimse.

3- Kendi zararına bile olsa hakkı söyleyen kimse.”(209)

Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah size adalet ve ihsanı emrediyor.”(210)

Adaletli ve insaflı anne ve baba, bütün çocuklarına karşı bir davranır ve hiç birini diğerine tercih etmez. Kız ve erkek, çirkin ve güzel, küçük ve büyük, zeki ve aptal,

salim ve kusurlu hepsini kendi çocukları bilir ve aralarında fark gözetmezler. Okşama ve sevmede, saygı ve ihtiramda, yiyecek ve giyecekte, savunma ve taraftarlıkta, harçlık vermede, ev işlerini bölüştürmede ve kısacası bütün işlerde bütün çocukları bir görür ve hepsine karşı bir davranırlar.

Resulullah -saa- şöyle buyuruyor: “Çocuklarınız arasında (gizlide bile olsa) adaleti gözetin. İhsan ve bağışta çocuklarınızın size karşı adaletli davranmalarını istediğiniz gibi onların da sizden bu beklentileri vardır.”(211)

Resul-i Ekrem -saa- bir adamın çocuklarından birini öptüğünü ve diğerini öpmediğini görünce, “Niçin adaletli davranmıyorsun?” buyurdular.(212)

Adamın biri Resulullah’ın -saa- yanında oturmuştu. O esnada oğlu içeri girdi. Adam onu öpüp dizlerinin üzerine oturttu. Daha sonra kızı içeri girdi, adam kızını önünde oturttu. Resulullah -saa- bu durumu görünce buyurdular ki: “Niçin çocukların arasında adalet ve eşitliği gözetmedin.”(213)

Hz. Ali -as- şöyle buyurur: “Adalet ve eşitliği gözetme, siyasetlerin en iyisidir.”(214)

Kadının birisi iki çocuğuyla birlikte Resulullah’ın -saa- zevcesi Aişe’ye gitti. Aişe kadına üç hurma verdi. Kadın çocuklardan her birine bir hurma verdi ve üçüncü hurmayı da ikiye bölerek yarısını birine ve diğer yarısını da öteki çocuğuna verdi.

Resul-i Ekrem -saa- eve dönünce Aişe olanları Hazret’e anlattı. Resulullah -saa- Aişe’ye buyurdular ki: “O kadının bu hareketine şaşırdın mı? Allah Teala adalet ve eşitliği gözettiği için onu cennete götürecektir.”(215)

Ancak, anne ve baba adaletli ve insaflı olmaz, çocuklar arasında fark gözetir ve bazılarını diğerlerine tercih ederlerse masum çocuklarına telafi edilemeyecek derbeler indirmiş olurlar; onların en önemlileri özetle şunlardır:

1- Çocuklar aile ocağında anne ve babadan amelen adaletsizlik ve başkalarının hakkını çiğneme dersi alır ve yavaş yavaş bunu alışkanlık haline getirirler.

2- Aralarında fark gözetilen çocuklar anne ve babaya kin beslerler; hatta aksi tepki gösterebilir, onlara baş kaldırabilirler.

3- Kardeşler arasında kıskançlık ve düşmanlık hakim olur. Devamlı kavga eder, çekişirler. Sert tepkilere baş vurup, çirkin ameller ve hatta cinayet işleyebilirler.

4- Aralarında fark gözetilen çocuklar mahrumiyet ve mazlumiyet hissine kapılır ve içlerinde bir ukde oluşur; bu ukde onlarda ıstırap, rahatsızlık ve ümitsizlik doğurabilir; nihayet asap zaafı ve psikolojik hastalıklara yol açabilir.

Adalet ve eşitliğe aykırı hareket eden ve çocuklar arasında fark gözeten anne ve baba bütün bunlardan sorumludurlar. Elbette, anne ve baba bütün çocuklara eşit davranamazlar.

Farklı yaşlarda, farklı zamanlarda ve cinsel farklılıkları olan çocukların ihtiyaçları farklıdır. Adalet ve eşitlik de böyle bir şeyi gerektirmiyor. Büyük çocuklarını kucaklarına alıp süt çocuğu gibi onu okşayabilirler mi?!

Üç yaşındaki çocuğa, onsekiz yaşındaki oğullarına verdikleri kadar cep harçlığı verilebilir mi?! Bir kız başkalarıyla erkek gibi serbestçe muaşeret edebilir mi?!

Adalet ve eşitlik böyle bir şeyi gerektirmiyor ve biz de böyle bir şeyi önermiyoruz. Ama her durumda anne ve baba, çocukların kendilerine karşı fark gözetildiği hissine kapılmayacağı şekilde iyice düşünerek eşit bir davranış seçmelidirler. Bu konuyu kıskançlık başlığında inceledik; okuyucularımız oraya müracaat edebilirler.

... Mektubunda şöyle yazıyor: Çocukluğumdan hiç bir zaman unutamayacağım acı bir hatıram var. Babam benimle erkek kardeşim arasında fark gözetiyordu. Onun isteklerine ilgi gösterip yerine getirdiği halde bana hiç ilgi göstermiyordu.

Ona saygı gösterdiği halde bana hakaret ediyor, azarlıyordu. Onu benden çok seviyor, okşuyordu. Bu yüzden ben babam ve kardeşimden nefret ediyordum. Onun bu insanlık dışı hareketinden intikam almak istiyordum, ancak, elimden bir şey gelmiyordu.

Öyle kızmıştım ki, evde yalnız kaldığım vakitlerde misafir odasına giderek işleme dolabı ve duvarları çiviyle çiziyor, camları kırıyordum; bundan başka bir şey elimden gelmiyordu. Ama babamın bu konudan hiç haberi yoktu ve benim bu zararları verebileceğime inanmıyordu.

... Mektubunda şöyle yazıyor: Yakın akrabalarımızdan birisinin iki kızı vardı. Birisi çok zekiydi, diğerinin ise aklı pek almıyordu. Her ikisi ilk okula gidiyorlardı.

Aklı pek almayan büyük kız çoğu zaman düşüp puanlar alıyordu, ama küçük kızın notları iyiydi. Anneleri düşüp kalktığı her yerde küçük kızını övüyor ve büyük kızı kötülüyordu. Küçük kızı okşayıp aferin derken büyük kıza, beceriksiz, aptal çocuk. Sana harcanan paraları haram ediyor ve hiç bir şey öğrenmiyorsun. Yediğin yemeğe ve giydiğin elbiseye yazık! Zavallı ve tembelin birisin.

Sonun ne olacak senin bilmem, diyordu. Şimdi büyük kız evlenmiş ve bir kaç çocuğu var. Ama normal bir kadın değil, kendini düşük hissediyor. Sessiz ve inzivaya çekilmiş bir hali var.

Bir yere misafir gittiğinde bir köşeye çekiliyor ve hiç konuşmuyor. Ona, “sen de bir şeyler söylesene” dediğimizde ahh çekerek, “ne söyleyeyim” diyor. Bir kaç kere onu sinir doktoruna götürdüler.

Doktor muayene edip konuştuktan sonra onun hasta olmadığını, aksine onu bu hale sokan anne ve babasının hasta olduklarını söyledi. Bir gün doktur ona, “yemek yapabilir misin?”

diye sorduğunda ağlayarak “yapabilirim, ama her zaman yemek yaptığımda anne ve bamam ilgi göstermiyor ve aferim kardeşine .... O iyi yemek yapıyor” diyorlar, dedi.