پایگاه اطلاع رسانی آیت الله ابراهیم امینی قدس سره

HAYATIN EN HASSAS DÖNEMİ

HAYATIN EN HASSAS DÖNEMİ


Hayatın en önemli ve en hassas dönemi çocukluk dönemidir. Herkesin gelecekte sahip olacağı şahşiyet ve karekter bu dönemde şekillenir ve temel kazanır. En ufak bir yanlışlık veya ciddiyetsizlik çocuğun gelecekteki şahsiyetinde telafi edilmez hasarlar meydana getirebilir. Özellikle hayatının ilk üç yılı çok hassas ve değerli bir dönemdir.

Belki de halkın hepsi veya çoğunluğu çocuğun süt içme döneminden tamamen gafildirler ve o dönemin hiç bir değeri olmadığı kanısındadırlar. Derler ki: "Çocuk, özellikle dünyaya yeni gelen bebek hiç bir şeyin farkında değidir, ne konuşabilir, ne de anlıyabilir.

O kadar acizdir ki, hatta idrar ve dışkını bile kontrol edemez. O halde onun talim ve terbiyeye kabiliyeti olamaz." Böylece çok hassas olan çocukluk dönemi, tam bir itinasızlıkla geçer.

Halbuki bu, çok büyük bir hatadır. Çocuğun hayatının ilk dönemleri, yaşantısının en hassas ve en değerli dönemlerindendir. Bu çok sade görünen dönemde çocuk şekil kazanır ve onun ahlaki, toplumsal ve dini şahsiyetinin temeli atılır.

Çocuk bu üç yıl zarfında yüzlerce kelime öğrenir ve onların manalarıyla tanışır. İyilik ve kötülük, dostluk ve düşmanlık, muhabbet ve gazap, güzellik ve çirkinlik, küçüklük ve büyüklük, çeşitli renkler ve değişik tatlar ve bunun gibi bir çok şeyleri çok iyi anlar ve idrak eder.

Görme, duyma ve konuşmayı öğrenmiş ve düşünme tarzını elde etmiştir. İmekleme, oturma, yürüme, gülme, ağlama ve onlarca buna benzer işleri öğrenmiştir. Eşyalar ve şahısları tanır ve ayırteder.

Onlarca yeni alışkanlık kazanmış ve onları edet edinmiştir. Bu üç yıl zarfında binlerce iyi veya kötü olay onun hassas ve latif ruhunda te'sir bırakarak gelecekteki yolunu tayin etmiştir.

Bütün bunlara rağmen, çok az insan, ömrünün ilk üç yılındaki olaylardan bir şeyler hatırlar. Unutkanlık ve gaflet perdesi onların üzerini kapamıştır. Ama bütün bunlar çocuğun tabiatında etki etmiş ve onun geleceğine yönelik yolunu bir ölçüde açıklığa kavuşmuştur.

Çoğu ruhsal hastalıklar o zamandaki olaylardan kaynaklanmaktadır. Psikologlardan biri şöyle yazıyor: Eğer çocuğun şahsiyeti, hayatının bu ilk yıllarında gerektiği gibi şekillenmezse, kendi sorumlulukları ile karşılaşmaya güç yetiremeyedek ve çeşitli ruhsal düzensizliklerin hücumuna maruz kalacaktır.

Bunun içindir ki, genellikle ruhsal rahatsızlıkların temel sebeplerinin, hayatının ilk üç veya dört yılındaki olaylardan kaynaklandığı müşahede edilmektedir...

Her zaman bir psikolog, herhangi bir sinir hastasındaki ruhsal sebepleri dikkatle araştırıldığında yaklaşık olarak her defasında o hastanın sorunlar karşısında gösterdiği acizliğin, hayatının ilk dönemlerindeki bazı olaylardan kaynaklandığını teşhis etmiştir. (102)

Doktor Celali şöyle yazıyor: Çocuğun toplumsal hareketinin temeli hayatının ilk yılında atılır ve onun birleşmeye eğilimi olup olmaması da bu dönemde ortaya çıkar.

Öyleyse, sorumluluklarının bilincinde olan baba ve anneler doğumunun paha biçilmez ve hassas başlangıç dönemini gözardı edemez ve çocuğun talim ve terbiyesini geciktiremezler. Eğitim ve öğretim doğumdan itibaren başlar.

Bilginlerden bazıları şöyle yazıyor: Çocuğun tetbiyesi doğumunun başlangıcından itibaren başlar. Büyüklerin çocukla olan irtibatları, onların davranış tarzları ve çocuğa karşı ilgileri terbiyenin ilk yoludur.

Aynı şekilde çocuğun görmüş olduğu şeyler, duyduğu sesler ve beş duyu organı vasıtasıyla, sinirlerine ve beynine olaşan tesirler onun terbiye tarzında etkili olur. Çocuğun gelecekte sahip olacağı ahlâk ve alışkanlıklarda rolü olan çoğu bilgi ve tecrübeler,

onun hayatının ilk döneminde ortaya çıkar. Büyüklerin, doğumun başlangıcında çocuğa karşı olan davranışlarının onun bilgi ve tecrübesinde önemli etkileri vardır ve bunlar onu talim ve terbiye faktörleri sayılır. (103)

Rasil yaziyor ki: Ahlâki terbiyeye başlamak için en doğru ve münasib zaman, doğum anıdır. Zira bu dönemde ümitsizliğe kaplamdan işe başlamak mümkündür. Ama eğer terbiye bu dönemden sonra başlarsa bu durumda kötü alışkanlıklarla savaşmak zorunda kalırız.(104)

Hz Ali (a.s), oğlu İmam Hasan'a (a.s) şöyle buyurur: "Çocuğun kalbi bitkisi olmayan bir araziye benzer, ona ne verilirse kabul eder. Bundan dolayı ben, kalbin katılaşmadan ve başka şeylerle meşgul olmadan senin terbiye etmeye başladım."(105)